Nasreddin Hoca ile İncili Çavuş dertleşiyorlardı. Nasreddin Hoca: - Bizim zamanımızda, diyordu; ne trafik kazaları olurdu, ne uçak kazaları. Olsa olsa bazen attan, bazen de eşekten düşme olurdu.
* * *
İncili Çavuş:
- Evet, diyordu; insanlar genellikle sıtmadan, trahomdan, frengiden, veremden ve tifüsle veba salgınlardan ölürlerdi.
* * *
Nasreddin Hoca:
- Biliyorsun, diyordu; karşılıklı nutuklar da çekilmezdi o zaman. Sadece yeniçeriler “istemezük” diye, sık sık ayaklanarak devirirlerdi padişahları. Bir de taşrada bitip tükenmeyen “Celali isyanları” vardı.
* * *
İncili Çavuş, Nasreddin Hoca’nın gözlerinin içine bakarak gülümsüyor:
- Görüyorsun Hoca, diyordu; İnsanların kaderleriyle, alın yazıları da; değişen çağlarla birlikte sanki değişiyormuş gibi, öyle değil mi; sen ne diyorsun?
* * *
Nasreddin Hoca, sakalını sıvazlayarak, başını azıcık omzunun üstüne doğru eğiyordu:
- Düşen bir uçağa binecekken, şu veya bu nedenden ötürü binmemiş yolcular da oluyor. Uçağın düştüğü öğrenildikten sonra da, uçaktaki yolcularla, uçağa binememiş olan yolcular için hep aynı şey söyleniyor
- Kaderleri öyleymiş, alın yazısı...
* * *
İncili Çavuş’la Nasreddin Hoca, bir ağızdan tekrarlıyorlardı:
- Kader diye bir şey var canım.